Peugeot 406 Coupé 2.0

0
6909

İtalyan otomobilleri için şöyledir, böyledir, diyebilirsiniz, bin tane kötü yorum yapabilirsiniz. Kolay kırılırlar, sık arıza yaparlar, erken dökülürler, çok yakıt harcarlar vs vs… Ama kimse tasarımlarına tek olumsuz söz söyleyemez. Ferrari başta olmak üzere, Maserati ayrı güzeldir, Lamborghini ayrı, Alfa Romeo ayrı, Lancia ayrı. Halk otomobili Fiat’ın bile kendine özgü fonksiyonellik odaklı basit ama özgün tasarım çizgisi vardır. İtalyanların tasarımlarını tartışmaya kapalı tutmalarının sırrı elbette Leonardo Da Vinci mirasını yaşatıyor olmalarından geliyor; Pininfarina, Bertone, Dallara… Her biri otomobilden kahve makinesine sanat eserleri yaratır dururlar. 20. yüzyılın otomobil tasarımcısı da İtalya’dan, malum; Giugario Giorgetto…

İtalyan tasarım stüdyosu Pininfarina, 1951 yılından bu yana Ferrari’nin tasarımlarına imza atan dünyanın en etkileyici spor otomobillerini çizen dizayn stüdyosunun ismi. Şüphesiz dünyanın en güzel otomobillerini tasarlamışlar yıllar boyu. Onlarca Ferrari modeli, Pininfarina’ya ait. Şahlanan at dışında da birçok marka için tasarımlar yapmış; Cadillac’tan Jaguar’a, Alfa Romeo’dan Rolls Royce’a.. Peugeot için yaptığı onlarca tasarım içindeyse en güzeli tartışmasız 406 Coupé modeli.

 

Fransız otomobil markasının 1996 yılında ortaya çıkan D segmenti coupé modeli bugün benimle. 2002 doğumlu bir top modelle birlikteyiz. Geride kalan 15 yılda pamuklara sarılıp saklanmış, galerici deyimiyle “cillop” bir otomobil. 160 bin km’ye merdiven dayamışsa da hiç yorulmamış, neredeyse yeni kokacak. Bu otomobilin en önemli özelliği Pininfarina tasarımı olması. Pininfarina stüdyolarında Davide Arcangeli ve Lorenzo Ramaciotti tarafından tasarlanıp Torino’daki montaj tesislerinde üretilmiş.

 

Markanın şık sedanı 406’dan “türetilen” 406 Coupé, bence Peugeot tarihinin en güzel modeli olmuş. Üretiminin sona erdiği 2003’e kadar 107 binden fazla üretilen 406 Coupé, iki kapılı spor otomobil klasını ayağa düşürmeden halka indirebilmiş bir model. Bugünü içinde geçireceğim versiyon, 2.0 litre motorlu 136 HP’lik dört silindirli motora sahip.

 

Günümüz makinelerine göre gücü düşük görünse de 190 Nm’lik torkuyla tekne gibi süzüle süzüle, keyifle ilerliyor. Zaten coupélerin klası sahip oldukları yüksek güçlerden ziyade, yollara koydukları ağırlıklarından, şeritler arasında asaletle süzülmelerinden geliyor. Yoksa yüksek güçlü olanlara coupé değil GT (gran turismo) diyoruz. Gerçi bakmayın, Peugeot 406 Coupé’nin de 3.0 litre V6 motorlu bir top modeli vardı, 210 beygirlikti, tadından yenmezdi ama o biraz fazla benzin tüketirdi.

 

Kadife kumaş üzerinde yuvarlanan misket gibi, adeta geçtiği yollarda üzerinden dökülen simlerle izini bırakarak geçiyor 406 Coupé. Hala gören bir kez daha bakıyor otomobile, niyeyse ben şımarıyorum. Onlar muhtemelen “kaldı mı bunlardan hala?” diyordur. E güzel tasarım, bir de daha ulaşılabilir olunca, Ferrari etkisi bırakıyor. Bence hakkında bu kadar konuşturan az model vardır, hani derler ya, “şehrin yeni dedikodusu” kıvamında bu güzel kız…

 

En dolu pakete sahip deneme otomobilimin koltukları deri kaplı, özellikle arka koltukları naylonları yeni çıkarılmış, hiç oturulmamış gibi. Çok iyi korunmuş bu araba. Sunroofun cam rengi sayesinde loş bir ambiansa sahip coupé’nin turuncu kokpit aydınlatmaları da bu konuda pay sahibi. Şimdi bakınca birçok teknoloji demode görünüyor, en azından modern teknolojilerin başlangıç aşamaları ve belki önemli eksikleri de var ama otomobiller bir tek zamanla yarışamaz, sürekli yeni teknolojilerle tazelenir, geride kalan artık eskimiştir. Ama 406 Coupé zamansız otomobillerden biri, geride bıraktığı 15 yıla karşın klasını koruyor. Takipçisi 407 Coupé’nin esamesi okunmazken 406 Coupé eskimiyor, yaşlanmıyor. Tam da genç klasik denilenlerden…

 

 

İlginç özellikleri var, mesela Mercedes modellerindeki gibi tek bir kolla kumanda edilen hız sabitleme sistemi, döneminin cazip özelliklerinden krom çerçeveli göstergeler, Clarion marka müzik sistemi, bagajda gizli CD değiştirici ve amplifikatör, otomobili karizması en yüksek rafa yerleştiriyor. Bu arada önde kaputu açık tutmak için metal çubuk yok, kaput amortisörlü. 15 yıl öncesi için sadece Mercedes ve BMW’lerde rastlanabilen elit bir teknoloji. Tabii ideali, kaputu ender açmak! Neyse ki 307 başta neredeyse tüm o dönem Fransız aslanlarının elektrik arızaları bu otomobilde şöhret yapmamıştı. 

 

406 Coupé’nin geniş kapıları tam da coupé ruhunu vurguluyor. Ama böyle iri kapıların da bir iki sakıncası vardır, dar yerlerde inmesi binmesi zor olur, bir de yan tarafa kapı açmayı bilmeyen birisi park ederse geniş yüzeye bir imzasını atıverir! Ondan sonra “göçükçü” arar durur insan!

 

 

En sevdiğim Peugeot modelinin 2.0 litrelik motorunu 4 kademeli, tork konvertörlü eski toprak bir otomatik şanzıman yönetiyor. Vites geçişleri ipeksi diyemem ama rahatsızlık da vermiyor. Fransız otomobillerine özgü sürüş konforunu hemen hissediyor insan. Bunda tabii ki konfor tarafına yakın süspansiyonlar kadar 65 yanaklı lastiklerin de payı var. 195/65 R15 ebatlı lastiklere artık modern otomobillerde rastlamak, ejderha görmek gibi bir şey. Otoyola çıktığımızda tam da bir hovercraft gibi yaylana yaylana akıp gidiyor 406 Coupé. Yürüyen aksam kusursuz, 200 km/s’yi zorlanmadan görüyor, hırpalamıyorum, akıp gidiyor. 

 

 

Bu güzel otomobilin üretimi sona erdiğinde yerini alan 407’nin de coupési üretildi. Ama bana göre teknik özellikleri, güvenlik donanımı her ne kadar geliştirilmişse de bunun kadar çekici olamadı. Çarpışma testlerinde 3 yıldızdan 5 yıldıza çıkmış olsa bile! Zaten 406 Coupé çarpmaya kıyılamayacak bir güzellik değil miydi? Üstelik halefi Pininfarina dizaynı da değildi.

 

 

Son dönemlerinde adından 406 atılmış, Peugeot Coupé adıyla satılmıştı bu klas iki kapılı. Tıpkı Scenic’in Megane’dan bağımsızlığını alması gibi… Evet evet, hala 406 Coupéler cazibeyi ifade eder bana. Ruhu vardır, şimdikilere benzemez. Bu güzel “şeytan kırmızısıyla” da cazibenin ve zamanı geçmez klasın hakkını vererek süzüldüm caddelerde “Ne otomobildi be!” diyerek… 

 

Yorum Yap

Please enter your comment!
Please enter your name here